İstihareye yatış
5 mins read

İstihareye yatış

Osmanlı’da yaygın olan, padişahların bile karar almak için başvurduğu bir yöntem vardı: İstihareye yatmak… 

Osmanlı’daki uygulamayı ilkel bulur tebessümle bakardık… 

Ancak öğrendik ki… 

Hiç de öyle alaya alınacak bir şey değilmiş… Neden yatılırdı istihareye? 

Bir işin hayırlı olup olmayacağını öğrenmek için… 

Önce iki rekât nafile namazı kılınır. Sonra istihâre duası okunur, yapılmak istenen iş söylenir ve uykuya yatılır. İşin yapılıp yapılmaması gerektiğine, uyku sırasında kalbe ilk gelen duyguya göre karar verilir. İstihâreye yatanın içini ferahlığın sarması hâlinde o işin yapılması uygundur ama sıkıntı ve huzursuzluk basarsa, işin yapılmaması gerekir…” 

Gelelim bugüne. Profesör Niyazi Kahveci’nin “Sistemli Düşünme” adlı kitabının 233. sayfasını okuyoruz: 

“…Uyumadan önce teknik bilgileriyle bir konu üzerinde düşünme yapılarak uyunursa gece boyunca beyin onun üzerinde düşünür ve çözümler üretir. 

Veriler topluca ortaya konursa beyin kişinin uyanıkken çözmek istediği konuyu kendi sorunu olarak görür onunla meşgul olur ve uyku süresince onu çözmeye çalışır.” 

Sonuçta anlıyoruz ki… İstihareye yatmak pek de temelsiz bir eylem değilmiş. 

Tabii olumlu sonuç almanız için beyine uyku öncesi doğru veriler vermeniz gerekiyor. Dünyadan habersiz birinin yatıp kalkıp doğruyu bulması mümkün değil. En doğrusu önemli kararları uykuda değil ayıkken almak… 

MİMAR

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Çankaya Belediye Başkan adaylığı için görevinden istifa etti. Tezcan Hanım: “Amacım Çankaya’nın ilk kadın ve ilk mimar belediye başkanı olmak” diyor. Ankara’nın kimliğini, karakterini, tarihi mirasını korumak için yıllardır çabalayan Tezcan Hanımın seçilme şansı var mı? 

Müteahhit tayfasının istemediği, kaçağa, rüşvete vs. göz yummayacak biri başkan olabilir mi? Göreceğiz. 

BOOZA

Havalar soğur soğumaz bozacı ortaya çıktı. 

– Eyi booozaaaa, diye sesini duyduk uzaktan. 

Eskiden evler bir – iki katlıydı. 

Kapıyı açar “bozacı” diye bağırır adamı kapıya çağırırdınız… 

Şimdi apartmanlar beş on yirmi katlı. Canınız boza çekse ne yapacaksınız. Gece vakti kapıya mı ineceksiniz yoksa bozacıyı asansörle beşinci kata mı çağıracaksınız? 

Kimse gecenin o vaktinde boza için bu zahmete girmez 

Ama bozacının yine de müşteri bulma umudu var ki, gecenin bir saatinde caddeleri arşınlıyor. 

Sesi nostaljik duygular yaratıyor. Hem kışın geldiğini hem eski İstanbul gecelerini anımsatıyor. 

Nedir bu boza? Vefa bozacısı tarifini vermiş… 

3 bardak bulgur, 2 kahve fincanı pirinç, 3 bardak toz şeker, 1 bardak eski boza ya da kibrit kutusu kadar maya yeterliymiş boza pişirmek için. Bağırsaklara iyi gelir, sinirleri yatıştırırmış. 

VOROŞİLOV

İzmir tarihiyle ilgili bir kitabı karıştırırken “Voroşilov Bulvarı”ndan söz edilmesi dikkatimizi çekti. İzmir’e sıkça gitmişliğimiz var ama bu bulvarın adını hiç duymadık. İzmirli bir dostumuzla konuştuk. O da duymamış. Google’a başvuruyoruz… Özetle şu bilgi veriliyor: 

“Cumhuriyet’in 10. yılı kutlamaları için 1933 yılında Türkiye’ye gelen Sovyetler Birliği Savunma Bakanı Kliment Voroşilov İzmir’i de ziyaret etmiş, bu kente bir otobüs hediye etmişti. İzmir’in hemşerisi ilan edilen Voroşilov’un adı kentin yeni bulvarlarından birine verildi. 1947 yılında Sovyetlerle aramızın bozulması üzerine Voroşilov adı kaldırıldı, buraya ‘Plevne Bulvarı’ adı verildi” 

O dönem Rus salatasının adının Amerikan salatasına çevrildiği, Ankara’nın ABD himayesine girmek için her türlü şirinliği! göze aldığı dönem. Voroşilov da nasibini böylece almış… 

ZARİF SANATLAR

Küçükçekmece Alaeddin Yavaşça Güzel Sanatlar Lisesi, Küçükçekmece Camisi Külliyesine taşınacakmış. Sebep öğrenci azlığıymış. Mevcut bina 190 öğrenciye büyük geliyormuş. Veliler toplanıp İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gitmiş, dilekçe vermişler. Dilekçede deniyor ki: 

“Bir tarafta cenaze merasimi yapılırken aynı avlunun içerisinde müzik dersi nasıl işlenebilir? Bir tarafta müzik sesi diğer tarafta ezan sesi uygun mudur?” 

Güzel sanatlar çağdaş toplumun can damarıdır… 

Resim, heykel, grafik, tasarım, müzik gibi sanatların uzağında kalan bir toplumun ilerlemesi mümkün müdür? Dünyayı üç boyutlu düşünemeyen ve tasarlayamayan insanların oluşturduğu toplum kalkınabilir mi? Güzel sanatları ihmal eden toplumlar sırf o yüzden çağdaş dünyanın gerisinde kalmadı mı? 

Güzel Sanatlara değer verin, saygı duyunuz! 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir