7 Ekim Cumartesi günü Filistin direniş güçlerinin İsrail’e yönelik Aksa Tufanı operasyonunun ardından direnişte Hamas’ın rolü tartışıldı. Hamas’ın geçmişi ve ideolojik konumu tartışmalara konu olurken, bu örgütün İsrail tarafından desteklendiği iddiaları da gündeme geldi.
İsrail’in seküler milliyetçi Filistin Kurtuluş Örgütü’ne karşı İslamcı Hamas’ı desteklediği iddiaları dile getiriliyor. 1998 yılında Başbakan Mesut Yılmaz’ın İsrail’e yaptığı ziyarette dönemin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaşadığı öne sürülen bir diyalog bu iddiaların ‘dayanağı’ oldu.
ANAP eski milletvekillerinden Fevzi İşbaşaran’ın anlatımıyla desteklenen iddialar şöyle:
“Yılmaz, Netanyahu’nun daveti üzerine İsrail’e gitti.. Mesut Yılmaz’ın 3. Başbakanlık dönemiydi, Netanyahu da 1 yıllık Başbakandı
İlk gün resmi görüşmeler yapıldı, görüşmelerin içeriği boştu. İşbirliği, iyi niyet vs.
Toplantıdan sonra Ramallah’a geçtik, merhum Yaser Arafat’la görüştük. Görüşmede Mahmud Abbas da vardı
Yaser Arafat, ‘İsrail’in Gazze’yi Filistin’e iade ettiğini ama bölgenin perişan olduğunu’ anlattı. Yaser Arafat, ‘İsrail’in, Amerika, Avrupa ve Türkiye’nin bize gönderdiği yardım paralarını ödemeyi durdurduğunu, geciktirdiğini’ anlattı. (Yardımlar, İsrail’de açılan banka hesabına yatırılıyor)
Netanyahu, Yaser Arafat’la görüşmemizi merak etmiş olsa gerek, Mesut Yılmaz’ı evine yemeğe davet etti. Netanyahu’nun evine yemeğe gittik.
Mesut Yılmaz yemekte, Yaser Arafat’ın sıkıntılarını anlattı ve ‘izin verirseniz Gazze’nin alt yapı ve konut sorununa Türkiye olarak yardımcı olmak istiyoruz’ dedi.
Netanyahu, ‘Yardım paralarının ödenmesinde sorun var mı bilmiyorum? Konuşacağım ama Hamas’ın da bankalarda yardım hesabı var, biz onlara da yardım ediyoruz, siz de yardımda bulunabilirsiniz’ dedi.
Mesut Yılmaz, ‘Bizim Amerika, Avrupa ülkeleri gibi Türkiye olarak muhatabımız Filistin Devleti ve Yaser Arafat yönetimidir, örgütlere yardım edemeyiz’ karşılığını verdi.
Netanyahu, ‘Sizden önceki Başbakan (Necmettin Erbakan) ve partisi Hamas’la görüşüyor, bir sorun olmuyor.’ deyince de Mesut Yılmaz, ‘Sayın Erbakan ve partisi devlet adına görüşmüyor, parti olarak görüşüyorlar. Bizim devlet politikamız yıllardır hiç değişmedi. Filistin Devleti’ni ve Yaser Arafat yönetimini resmi olarak tanıyoruz ve görüşüyoruz. Bunun dışında Türkiye’de her partinin Filistin’deki örgütlerle ilgili görüşleri vardır.’ çıkışını yaptı.
Netanyahu, ısrarla Hamas ile temas kurmamızı istedi, Mesut Yılmaz reddetti.
Ertesi gün İsrail Cumhurbaşkanı Weizman, Başbakan Mesut Yılmaz’ı evine kahvaltıya davet etti. Cumhurbaşkanı Weizman, Netanyahu’yu barış sürecini baltalamakla suçladı. Mesut Yılmaz, Cumhurbaşkanı Weizman’a gülerek: ‘’Ben buraya, İsrail Cumhurbaşkanı ile Başbakanı arasındaki sorunu gidermek için arabuluculuk yapmaya gelmedim. Ben Ortadoğu barışına katkıda bulunmaya geldim’ deyince Cumhurbaşkanı Weizman da kahkaha attı.”
MUHARREM SARIKAYA DA YAZMIŞTI
Muharrem Sarıkaya da Hamasla ilgili iddialara yer vermeden, söz konusu ziyareti 10 Eylül 1998’de köşesine taşımıştı.
Yazı şöyle:
“Başbakan Mesut Yılmaz, İsrail’e ayak basarken, herhalde hiçbir zaman, İsrail Başkanı ile Cumhurbaşkanı arasındaki çekişmenin arasında sıkışıp kalacağını düşünmüyordu.
Weizman, sabah kahvaltısında kabul ettiği Yılmaz ile sohbetinin bir bölümünde Ortadoğu barış sürecinden bahsederken söze şöyle başlıyor:
‘‘Bizim de hatalarımız var…’’
Ardından, başbakanı Benjamin Netanyahu’nun izlediği politikadan duyduğu memnuniyetsizliği sıralıyor.
Daha 7 saat kadar önce kendisini evinde ağırlayan Netanyahu ile ilgili yakınmaları, Yılmaz sessiz bir şekilde dinlemeyi tercih ediyor.
Ancak, Weizman, Netanyahu’nun barış sürecine zarar verici politikalar uyguladığını söyleyip yerden yere vurmaya başlayınca, Yılmaz suskunluğunu bozuyor.
Önce tebessüm ediyor, ardından karşısında oturan Weizman’a esprili bir şekilde şöyle diyor:
‘‘Ben buraya, İsrail Cumhurbaşkanı ile Başbakanı arasındaki sorunu gidermek için arabuluculuk yapmaya gelmedim… Ben Ortadoğu barışına katkıda bulunmaya geldim…’’
Yılmaz’ın sözleri, Weizman’ı da gülümsetiyor, masadaki resmi hava dağılıyor, samimi bir ortama dönüşüyor.
Cumhurbaşkanı Weizman, Netanyahu’dan yakınmasındaki gerekçelerini sıralamaktan çekinmiyor.
Ortadoğu’da kalıcı bir barışın sağlanmasının Türkiye ile birlikte Mısır’ın da aynı politikada buluşmasından geçeceğini söylüyor.
Oysa, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, bir süre önce Ortadoğu barış süreci ile ilgili görüşmelerde bulunmak üzere Netanyahu yerine iki danışmanını çağırıyor. Mübarek’in bu tavrı Netanyahu’nun politikasına sıcak bakmadığının mesajı olarak algılanıyor.
DEMİREL’E ÖVGÜ
Weizman, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in girişimlerinden övgü ile söz ediyor ve şöyle diyor:
‘‘Bölgede ekonomik ve siyasi işbirliğini sağlamak ve güçlendirmek zorundayız. Bunun için Mısır’ı da ısındırmamız lazım. Siz ve Sayın Demirel de devreye girmeli, Türkiye de bunu sağlamak için çaba göstermeli…’’
Weizman, ardından Yılmaz’a dünyadaki gelişmelerle ilgili ufuk turu yapıyor. Söze Avrupa ile başlıyor ve ekliyor:
‘‘Avrupa Birliği bir Hırıstiyan kulübüdür. Bugüne kadar Müslüman ve Museviler’e karşı hep sırt çevirdiler. Avrupa şimdi gücünü kaybetti. Yanımızda yer alan ABD ise dünyada tek güç haline geldi.’’
Rusya’nın içinde bulunduğu sıkıntıya sözü getiriyor. Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in başbakanlığa getirmek istediği Viktor Çernomırdin’in Duma’dan güvenoyu alamamasını değerlendirirken şöyle diyor:
‘‘Rusya’da komünistler güçlendiler, ama ordu işbaşına gelmelerine izin vermez. Rusya iç çatışmaya gebe, ama ilerki yıllarda istikrarı yakalar.’’
Hindistan, Çin ve Pakistan’ın büyük bir atılım içinde olduğunu vurguluyor. Çin’in 2000’li yıllara damgasını vuracağından söz ediyor.
Ardından bölgeye dönüyor. Suriye’nin tutumunu eleştiriyor. Ortadoğu’da sağlanacak ekonomik birliğin, barışı da kalıcı kılacağını vurguluyor. Suriye ve Irak’ın ‘‘terörizme destek veren’’ tutumları nedeniyle kaybeden taraf olacaklarını söylüyor.
Sözü Türkiye-İsrail ilişkilerine getiriyor ve Yılmaz’a şöyle diyor:
‘‘Hayatta risk almadan hiçbir yere varamazsınız. Siz riski aldınız. Bölgede demokrasi içinde gelişen iki ülke var. Biri Türkiye, diğeri İsrail. Biz birbirimize muhtacız. Bölgede barışı ve işbirliğini sağlayamazsak, 2000’li yılları da kaybederiz…’’
Heyet, Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılırken hepsi aynı şeyleri söylüyor:
‘‘Weizman’ın sözlerinin altına imzamı atarım…’’